9 Şubat 2009 Pazartesi

Çay Vakti


Herkes sırayla dizilmiş, yükseltinin tam ucundan ayakları taşacak şekilde bekleşiyordu. Ben daha mı ilerideydim yoksa onlardan daha mı aşağıdaydım karar vermeye çalışıyordum. Belki ben fazla ileri gitmiş olabilirdim. Çok mühim olmadığını düşündüm. Ne de olsa hiç kimse beklemesi gereken yerde beklemiyordu. Bir yandan hızla gelip geçen ışıklar gözlerime ve hatta beynime batıyordu. Fakat yine de o tarafa bakarak ışıkların içinden yazıları seçmeye çalışıyordum. Beklenen yazılar yaklaşmaya başladığında yükseltiden taşan ayaklar benim seviyeme inmeye, insanlar kaynaşmaya ve hatta itişmeye başladı.

Küçük çaplı bir mücadeleden sonra herkes yerini almıştı. Bir yandan düşmemeye çalışarak, içerideki insanları hızlı hızlı incelemeye başladım. Bu saatlerde birini bulmak ve yol boyunca gözden kaçırmamak zor olmuyordu. Fakat bazı zamanlar, özellikle de öğleden önce ve öğleden sonraları, pek az kişi olduğu için işim epey bir zor oluyordu. Bu benim rutinimdi.

Her yolculukta birisini gözüme kestirip nasıl biri olduğunu anlamaya çalışır, düşünür, giyinişinden ve fiziksel yapısından onu tahlil etmeye çalışırdım. Günlük hayatını, özellikle her gün yaptıklarını tahmin etmeye çalışır bundan büyük keyf alırdım. Benim rutinimde başkalarının rutinlerini tahmin etmeye çalışmak vardı. Tabi ki hiç bir zaman tahminlerimin doğru olup olmadığını bilemezdim. Ancak burada amaç doğru tahmin etmek değil yalnızca tahmin etmeye çalışmaktı. Bu iş artık bir yolculuk eğlencesi olmaktan çıkmış, yapmadığım – yapamadığım – zamanlar bir eksiklik hissetmeye ve hatta rahatsızlık duymaya başlar olmuştum. Artık rutinim olmazsa olmazım olmuştu.

Çevremdeki insanları incelerken de bunu farketmiştim. Herkesin, hepimizin birer rutini vardı; hatta işlerini belirli bir rutine oturtamamış insanlar bundan rahatsızlık duyuyordu. Çünkü herkesin rutinini belirlemesi de bir rutin olmuştu artık. Aynı zamanda ilginç bir şekilde, bana ilginç geliyordu ama başkaları için gayet olağan bir durumdu, bu inceleme zamanlarında fark ettiğim üzere insanlar kendi rutinlerini birbirlerine sanki bir diğerinden çok farklıymış gibi anlatıyordu. Şimdi bunu düşünmeye başladım. Herkes aşağı yukarı aynı şeyleri yaşıyordu. Mesela her gün orada aynı yerde diziliyor, yazıları görünce aynı şekilde itişiyor, araca doluşuyorlardı. Kaldı ki bu vakte kadar da birbirlerinden çok farklı şeyler yapmadıklarından neredeyse emindim.

Genel hatlarıyla bakıldığında sabah işe ya da okula gidiyorlar belirli saatlerde belirli şeyler yapıyorlar, akşamları da aynı şeyleri farklı yerlerde tekrarlıyorlardı. Biliyordum, çünkü ben de öyle yapıyordum. Ufak tefek farklılıklar dışında neredeyse aynıydı hepimizin hayatı. Bir rutinler silsilesinden ibaretti. Hepimiz kendimizi bir diğerinden o kadar farklı görüyorduk ki oysa. Bireysel olarak farklılıklarımız özellikle karakter farklılıkları daha belirgin olsa da yine benzer şeklillerde yaşayıp gidiyorduk. Aynı çalışmanın farklı zamanlarda yapılmış eskizlerinden farksızdık. Gereksiz çizgileri ve farklılık arayışıyla çizilmiş bazı ufak çizikleri sildiğimizde genel hatlar hep üst üste oturuyordu.

Çizgi deyince aklıma rutin kelimesinin ingilizcesi geldi. Routine ve route kelimelerini düşündüm. Büyük olasılıkla aynı kökten geliyorlar sanırım. Daha önceden belirlenmiş bir yol ve alışılmış alışılagelmiş anlamlarını taşıyan bu kelimelerin manaları da çok benzerdi. Yeterli bilgim olmadığı için tabi ancak tahmin yürütmekle yetindim.

O sırada gözümün önünde kırmızı bir ışık yandı. Dalmışım. Birisi önümde duran düğmeye basmış. Durakta ineceği için geçmek üzere müsaade istiyordu. Benim de inmem gerektiğini farkettim yol verdikten sonra. İneceğim yere gelmiştim. Yolculuğun nasıl geçtiğini farketmemişim bile. Sırf bu yüzden bile rutinimi sevdiğimi düşündüm. Fakat rutinlerle yaşamaya alıştığımızda zamanın nasıl geçtiğini de anlayamadığımızı farkettim. Hem de bir ömür boyu. Yaşayıp gidiyorduk hiçbirşey yapmadan, ta ki ölüme yaklaştığımızı hissedene kadar. O zaman da iş işten geçmiş oluyordu. Eve yaklaşmıştım artık. Salonda yanan ışığı görünce garip bir mutlulukla, annem çay yapmıştır şimdi dedim içimden.