29 Eylül 2010 Çarşamba

Bilge Karasu


 En sevindiğim hediye kitaptır. Bilge Karasu ile tanışmama vesile olmadan önce de öyleydi fakat sanırım şimdiye kadar aldığım en güzel hediye Göçmüş Kediler Bahçesi idi. Sanırım burada asıl önemli olan hediyenin kendisi değil, birlikte getirdikleri oldu benim için.
Bilge Karasu 1930'da İstanbul'da dünyaya geldi. İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Felsefe Bölümü'nde öğrenim gördü. Ankara radyosu dış yayınlar servisinde çalıştı. 1963 yılında, Rockfeller bursuyla gittiği Avrupa'dan dönerek çevirmenliğe başladı. Aynı yıl, D. H. Lawrence’den çevirdiği Ölen Adam’la Türk Dil Kurumu Çeviri Ödülü’nü kazandı. Ölümüne kadar Hacettepe Üniversitesi'nde araştırma görevlisi olarak çalıştı. İlk kitabı, “Troya’da Ölüm Vardı” da 1953- 1962 yılları arasında yazmış olduğu öykülerini toplamıştır. 1970’de “Uzun Sürmüş Bir Günün Akşamı” isimli kitabı yayımlandı ve 1971’de Sait Faik Hikaye Armağanı’nı aldı. 1980 yılında Karasu’nun  ‘masallar kitabı’ “Göçmüş Kediler Bahçesi” ve 1982’de deneysel metinlerini  bir araya getirdiği “Kısmet Büfesi” çıktı. “Gece” adlı romanı 1985 yılında yayımlandı ve 1991’de Türk romanının son on yıl içinde ulaştığı en ileri çizgilerden birini temsil ettiği gerekçesiyle Pegassus Ödülü'ne layık görüldü. Pegassus, 10 yılda bir İngilizce dışındaki dillerin konuşulduğu ülkelere, o ülkelerin 10 yıllık edebiyat verimleri göz önüne alınarak verilen bir ödüldür. Bilge Karasu bu ödülü kazanan tek Türk yazardır. “Gece” İngilizce ve Fransızcaya çevrildi. Amerika ve Fransa’da yayımlandı. 1990’da ikinci romanı olan “Kılavuz” ve 1994’te denemelerini topladığı ”Ne Kitapsız Ne Kedisiz” yayımlandı. Bu kitap, 1994 Sedat Simavi Edebiyat Ödülü’ne layık görüldü. 1995 yılında yaşarken yayımladığı son kitap “Narla İncire Gazel” ve ölümünden sonra da “Altı Ay Bir Güz” okuyucuyla buluştu. Bilge Karasu 1995 Temmuz’unda pankreas kanseri sebebiyle hayata gözlerini yumdu. Vasiyeti üzerine bütün yapıtlarını yayımlayan Metis yayınları tarafından kitaplarının gelirinden elde edilen parayla adına Edebiyat Bursu veriliyor.
Ölümünden sonra pek sevdiği dostu Füsun Akatlı tarafından, kendisine bıraktığı bavullar dolusu kimi tamamlanmış, kimi ancak tasarlanabilmiş başka denemeleri, çeşitli yazılarının çekirdeği olabilecek notları ve yaşam, edebiyat ve dil üzerine düşüncelerini serbestçe serpiştirdiği günlükleri elden geçirilerek 1999 yılında “Öteki Metinler” adıyla yayımlandı. Aynı yıl “Lağımlaranası ya da Beyoğlu” da aynı şekilde Füsun Akatlı tarafından elden geçirilerek okuyucuyla buluştu. Son olarak 2008 yılında öykü, deneme, şiir ve röportajlarından oluşan “Susanlar” isimli kitabı basıldı.
Bilge Karasu Türk edebiyatının en özgün yazarlarından biridir. Aynı zamanda felsefeci yanı olan Karasu, metinlerinde felsefi sorunları işlemiş, ya da onun metinleri felsefi incelemenin konusu olarak görülmüştür. Postmodern romanın Türkiye'deki önemli isimleri arasında değerlendirilmektedir. Doğan Hızlan’ın Bilge Karasu'da İnsan İlişki(siz)likleri’nde dediği gibi, “Karasu, insanla/insanüstüyü, olağanla/olağanüstüyü yapaylığa düşmeden, metnin doğal akışı/hayatın da kurgusal akışı içinde verir. Bilge Karasu okumak adeta sanrısal (psychedelic) bir deneyim gibidir. Okuyucunun hayal gücü özgürdür onun metinlerinde. Yazdıklarıyla okuyucuyu kısıtlamaz, aksine özgür bırakır. Tüm bu uyum içinde uçuşan imgeleri toparlamak (ya da toparlamamak) okuyucuya kalır. İlk bakışta gizleyici gibi görünen üslubu, metnin derinlerine daldıkça okuyucuyu parçaları birleştirmeye, iz sürmeye, hayal etmeye zorlar. İnsanı rahatlatan üslubunu kurcaladıkça, kazdıkça toprağın altındaki cevhere ulaşır okuyucu önce. İz sürmeyi seven okuyucuyu türlü hazineler beklemektedir. Bununla yetinmeyip cevheri işlemek isteyen zihinleri burada yorucu bir süreç bekler. Bilge Karasu’nun çok katlı dili fırsatlarla doludur. Okuyucunun özgürleşmeye başladığı nokta işte burada başlar.
Bilge Karasu bireyin gündelik sorunlarına ağırlık verir. Kişilerin hayatları boyunca yaşadıkları açmazlarını, varoluşsal ikilemlerini benzersiz bir dille anlatır. Masalsı öyküleri öyle bir samimiyet ve içtenlikle yazılmıştır ki, okuyucu bu gerçeküstü olayları yadırgamadan, sanki günlük hayatında her zaman karşısına çıkan şeylermişçesine benimser. Türkçeyi büyük bir ustalıkla kullanır. Yazdıklarında hata bulmak neredeyse imkansızdır. Kullandığı arı Türkçe pek çok yazarın kaleminde eğreti durabilecekken, Bilge Karasu’da adeta kendini bulur.
“İstediğim, denizi yazmak. Zümrütlerin, gökyakutlarının sabrını; ağaçların talihsizliğini…
“Bir tek kıyısını kavrayabildiğimiz, anlamını ancak tek bir kıyısıyla kurduğumuz denizin öyküleri yoktur bir kara adamı için. Yolculuklara, ister gerçek ister düşsel olsunlar, yakıştırdığımız son, öbür kıyıda bitse bile, deniz gene tek kıyılıdır, üzerinde yaşayıp çalışan biri olmadıkça. Deniz, kara adamının yalnız sınırlarını kaldırışı değil, sınır düşüncesini içinden çıkarıp atıvermesidir. Her şeyin bir aradalığının bir yerde başlaması ya da bitmesidir. İstediğim, denizi yazmaktı. Her şeyin bir aradalığına yenik düşeceğimi bile bile.” (Karasu, 1996)

Kaynakça
Akatlı, F. (2008, 02 29). Bilge Karasu'yu keşfetmek. 02 20, 2010 tarihinde Milliyet İnternet - Kitap: http://www.milliyet.com.tr/2008/02/29/kitap/kit10.html adresinden alındı
Hızlan, D. Bilge Karasu'da İnsan İlişki(siz)likleri.
Karasu, B. (1996). Altı Ay Bir Güz. İstanbul: Metis Yayıncılık.
Yalsızuçanlar, S. (2004, 04 24). Bilge Karasu ve çokkatlı dil. 02 20, 2010 tarihinde Dergibi - Eleştiri: http://www.dergibi.com/elestiri/ayrinti.asp?id=19 adresinden alındı

(Topluluğumuzun dergisi için geçen yıl yazdığım Bilge Karasu incelemesidir.)

3 Eylül 2010 Cuma

Bir Eylül Şiiri


Bir eylül şiiri yazdım 

Sıcak kelimeler saklı
Serin mısralarında.
Bir sonbahar meyvesi gibi
Olgunlaşmış dalında.
Yazdan kalan bir tutam yeşili saklıyor
Sararmış yapraklarında.
Başlı başına bir mevsim gibi

Yaz tadında, bahar adında.
Rüzgarların sesinden
Bir sonbahar türküsü sanki
Yaprak hışırtılarında.