9 Mart 2011 Çarşamba

Ses

"Sus!" dedi. "Seni duyamıyorum."
"Ama konuşmazsam ..."
"Sus! Duyamıyorum dedim." dedi. Gözlerinin içine baktı. "E anlatsana."

3 Mart 2011 Perşembe

Ten

Teni öylesine güzel ve pürüzsüzdü ki,
Ellerini tutamadan avuçlarımdan kayıp gidiverdi.

2 Mart 2011 Çarşamba

Uyku

"Hadi uyu artık, ben de gidip yatayım." dedi kadın.
"Daha rüya görmeye başlamadım. Uyuyamam." dedi çocuk.
"Uyumadan rüya göremezsin." dedi kadın. "Uykuya dal ki rüya görebilesin."
"İyisi mi sen git yat." dedi çocuk. "Sen rüyanı görmeye başladın."

13 Şubat 2011 Pazar

Gürültü

O kahve koyarken ben salona geçip oturdum. "Camları açmamı ister misin?" dedim. "Burası çok havasız."
"Sakın açma!" dedi. "O zaman gürültüden nefes alamıyorum."

27 Ocak 2011 Perşembe

Öpücük

Öyle çok sigara içiyordu ki,
Ne zaman Anadolu sigarası içsem
Dudaklarını dudaklarımda hissediyordum.

22 Ocak 2011 Cumartesi

Temizlik

Her zamanki gibi çok terlemişim yine.
Yataktan çıkıp duşa giriyorum.
Hıyar kokuyor sabunum;
Kendimi buluyorum.

8 Kasım 2010 Pazartesi

Yazmak Çizmek


Kafa bulanık. Kelimeler havada uçuşuyor. Oturup yazmaya kalkışsam, olmaz gibime geliyor. Kafada bitsin de hele… En azından biraz otursun da yazmaya başlarım diyorum. Olmuyor. Kelimeler durduğu yerde durmuyor. Birini şuraya çeksem, öbürünü buraya koysam derken, bıraktığım uçup kayboluyor. En iyisi yazmaya başlamak. Kağıda inenleri  görenler özenip yanına geliyor bazen. Olmuyor değil, gerçekten de bir bakmışım kağıdın üstü kelimeden geçilmiyor. Cümleler oraya buraya koşuşturup durmaya başlıyor. “Sen dur orada!”.
                Ne zamanki yazmaya başlıyorum, o zaman bir şeyler düzene girmeye, kafam netleşmeye başlıyor. Yaramaz cümlelerin, afacan kelimelerin gürültüsü azaldıkça, herkes yerini öğrenip de yanındakiyle arkadaşlık kurmaya başladıkça ben de rahatlamaya, daha kolay yazmaya başlıyorum. Yazıyorum. Bir cümle ötekini çağırıyor. Gel yanıma iki kelam edelim diyor. Öyle ya benim işime gelir bunlar. Onlar anlaştıkça ben daha çok yazıyorum. Yazdıkça bin bir şekle bürünüyor kafamdaki öykü. Değiştikçe değişiyor, gelişiyor. Öyle ya evrime inanıyorum ne de olsa. Bu da bir kanıt değil mi işte.

16 Ekim 2010 Cumartesi

Sağanak


Bardaktan boşanırcasına dökülüyordu ağzından kelimeler. Ben fırtına öncesi sessizliği henüz atlatamamış, yalnızca elimi zihnime siper etmeye çalışıyordum. Tüm tenkitler, tüm suçlamalar birer birer ıslattı aklımı. Son bir şimşek çaktı ve bir kapı gürültüsüyle beraber fırtına dindi. En kötüsü ise hava hala bulutluydu ve toprak kokusu yoktu şimdi.